Ülkemizde ve dünyada illegal bahis ve kumar, son yıllarda ciddi bir yükseliş trendi gösteriyor. Dijitalleşmenin getirdiği erişim kolaylığıyla birlikte, “bir tıkla milyonlar” hayali artık herkesin cebine kadar girmiş durumda. Ancak kumar bağımlılığı, sadece finansal bir sorun değil; aynı zamanda insanın bilinçdışı dünyasının da derinliklerine uzanan bir mesele. Bu yazıda, kumarı ve bağımlılığını Freud’un psikanalitik kuramı ve Jung’un arketipler teorisi çerçevesinde ele alacağız.
Freud’un Temel Çerçevesi: Kumar Bir Sahne, Oyuncular Bilinçdışı
Freud’a göre hiçbir davranış tesadüfi değildir; özellikle de tekrarlayan, bireyin hayatına ciddi zararlar veren davranışlar. Kumar masası ya da bahis kuponu, bu açıdan bir tiyatro sahnesi gibidir: sahnede görünen para, zar ve kartlardır; perde arkasında ise dürtüler, çatışmalar ve bastırılmış arzular rol alır.
Kumar bağımlılığı, Freud’un iki temel dürtü arasında tanımladığı çatışmayı canlı biçimde sergiler:
- Eros (yaşam dürtüsü): kazanma, hayatta kalma, haz alma.
- Thanatos (ölüm dürtüsü): kaybetme, yok olma, kendini sabote etme.
Kumar masasında her el, bu iki dürtünün kapışmasının küçük bir provasına dönüşür.
Para, Anal Dönem ve Kontrol Mücadelesi
Freud’un anal döneme dair görüşleri, kumar bağımlılığını anlamada oldukça merkezi bir yere oturur. Ona göre para, sembolik düzeyde dışkıyı temsil eder. Çocuklukta tuvalet eğitimi sırasında yaşanan “tutma” ve “bırakma” çatışması, yetişkinlikte parayla ilişkimizde kendini yeniden gösterir.
Kumar bu açıdan sürekli bir kontrol mücadelesidir:
- Kazanmak → Tutma, sahip olma.
- Kaybetmek → Bırakma, kaybetme.
Anal dönemde aşırı baskı gören ya da ebeveynin beklentileriyle boğuşan çocuk, ileride bu çatışmayı farklı alanlarda tekrar tekrar sahneleme eğilimindedir. Kumar bağımlılığında, para üzerinden oynanan bu “çocukluk çatışması tiyatrosu” oldukça görünürdür.
Baba Kompleksi ve Suçluluk Döngüsü
Freud’un vakalarında sıkça gördüğümüz baba figürü, kumar davranışında da önemli bir rol oynar. Kumar masasında kazanmak, bilinçdışı düzeyde babayı alt etmenin sembolüdür; kaybetmek ise babaya boyun eğmenin ve suçluluğun kefaretini ödemenin.
Bu nedenle bazı kumarbazlar her kayıpta garip bir “rahatlama” yaşar. Çünkü kayıp, bilinçdışı düzeyde “hak ettiği cezayı almak” anlamına gelir. Bu noktada bağımlılık sadece haz arayışı değil, aynı zamanda içsel bir suçluluk döngüsünün devamıdır.
Tekrarlama Zorlantısı: Kaybetmenin Çekici Yüzü
Freud’un “tekrarlama zorlantısı” (repetition compulsion) kavramı, kumar bağımlılığını açıklarken adeta nokta atışı yapar. Kişi her kayıpta aynı travmayı yeniden üretir; çünkü bilinçdışı, çözümlenmemiş çatışmaların tekrar tekrar sahnelenmesini ister.
İlginçtir ki bu döngüde kayıp, sadece acı vermez; aynı zamanda tanıdık bir haz barındırır. İşte bu yüzden kumar bağımlısı, defalarca kaybetmesine rağmen oyundan kopamaz.
Kumar Bağımlılığı ve Fiksasyon
Freud’un gelişim evrelerinde “fiksasyon” yani takılı kalma durumu, kumar bağımlılığında da izlenebilir.
- Anal fiksasyon: Para–dışkı sembolizmi, tutma–bırakma döngüsü, kumar bağımlılığının temelinde yatar.
- Oral fiksasyon: Sürekli tekrar eden doyum arayışı, “bir el daha” diyerek oyuna sarılma, emme dönemine takılı kalmanın modern yansımasıdır.
- Fallik fiksasyon: Risk alma, meydan okuma ve “ben güçlüyüm” iddiası, narsistik kalıntıların işaretidir.
Kumar bağımlılığı, aslında farklı fiksasyonların iç içe geçtiği bir davranış örüntüsü olarak görülebilir.
Jung’un Arketipleri ve Kumarın Sembolik Dünyası
Freud bireysel bilinçdışına odaklanırken, Jung kolektif bilinçdışı ve arketiplerle tabloyu genişletir. Kumar bağımlılığı Jung’un perspektifinde şu arketiplerle ilişkilendirilebilir:
- Gölgeler (Shadow): Bastırılmış hırs, açgözlülük ve risk alma dürtüsü masada açığa çıkar.
- Trickster (Hilebaz): Kuralları bozan, kaderle oyun oynayan figür. Kumar bağımlısı aslında trickster’ın kurbanıdır.
- Fortuna (Talih Tanrıçası): Şansa olan mistik inanç, kolektif bilinçdışındaki “kader tanrıçası”na yönelmiş modern bir tapınmadır.
- Kahraman: Tek hamlede her şeyi kazanma hayali, kahramanın yolculuğunun yozlaşmış bir versiyonuna dönüşür.
Bu semboller, kumarı sadece bireysel bir alışkanlık değil, aynı zamanda kolektif bilinçdışının sahnelediği bir ritüel haline getirir.
Sonuç: Bilinçdışının Masası
Kumar bağımlılığına psikanalitik bir gözle bakıldığında görülen tablo açıktır: Masadaki zarlar, kartlar ve jetonlar aslında insanın bilinçdışı çatışmalarının sahne aksesuarlarıdır. Freud’un anal döneme, baba kompleksi ve tekrarlama zorlantısına yaptığı vurgu, kumarın bireysel düzeydeki kökenlerini ortaya koyar. Jung’un gölge, trickster ve talih arketipleri ise bu davranışı kolektif bilinçdışının evrensel motifleriyle ilişkilendirir.
Kumar, sadece bir “şans oyunu” değil; bilinçdışının ısrarla yazdığı bir senaryonun tekrar tekrar sahnelenmesidir. Bu yüzden kumar bağımlılığını anlamak, sadece bireyin cebindeki kayıplara değil, ruhunun derinliklerine de bakmayı gerektirir.