Psikolojiye ilgi duyan herkes bilir ki Freud, kuramının merkezinde yer alan libido ve cinsellik kavramlarının tartışmaya açılmasından hiç hoşlanmazdı. Bu nedenle, Freud’ün çevresinde toplanan birçok meslektaşı zamanla kendi yollarını çizdi. İşte bu isimlerden biri de, “Bireysel Psikoloji” ekolünün kurucusu Alfred Adler’dir.
Alfred Adler Kimdir?
1870 yılında Viyana’da dünyaya gelen Alfred Adler, çocukluğunda ciddi sağlık sorunlarıyla mücadele etti. Zayıflık, hastalık ve hayatta kalma mücadelesi, onun psikolojiye bakışını derinden etkiledi. Daha sonra tıp eğitimi alan Adler, gözlemlerini ve klinik deneyimlerini insanın zayıflıklarını, eksikliklerini ve bu eksiklikleri telafi etme çabasını açıklamak için kullandı.
Onun en çok bilinen katkılarından biri, “aşağılık duygusu” kavramıdır. Adler’e göre her insan, yaşamının bir döneminde kendini yetersiz hisseder. Bu duygu bazen kişiyi daha çalışkan ve üretken kılar, bazen de yıkıcı davranışlara sürükler.
Freud ve Adler
Adler, Freud’le tanıştıktan sonra kısa sürede psikanalitik topluluğun en önemli isimlerinden biri haline geldi. Freud, Adler’i öyle değerli görüyordu ki Uluslararası Psikanalitik Derneği’nin ilk başkanlığını ona verdi. Ancak çok geçmeden aralarındaki görüş ayrılıkları su yüzüne çıktı.
Freud insan davranışlarının temelinde cinselliği görürken, Adler bunun yerine “güç ve üstünlük arzusunu” koydu. İnsanların esas motivasyonunu, eksikliklerini telafi etme ve daha güçlü olma çabasında buldu. Bu görüş, Freud’un teorisine taban tabana zıttı ve sonunda yollar ayrıldı.
Adler’in Kuramı ve Bireysel Psikoloji
Adler’in Freud’den ayrılışı, sadece bir fikir ayrılığı değil, yepyeni bir ekolün doğuşu oldu: Bireysel Psikoloji. Adler, bireyi anlamak için sadece içgüdülere değil, sosyal çevresine de bakmak gerektiğini savundu. Ona göre insan, toplumdan ayrı düşünülemezdi.
Adler’in “yaşam stili” kavramı da bu noktada önemlidir. Her birey, çocuklukta yaşadığı deneyimler ve aile ilişkileri sayesinde dünyaya bir bakış açısı geliştirir ve bu bakış açısı hayat boyu davranışlarını şekillendirir.
Doğum Sırası ve Kardeşlik Dinamikleri
Adler’in kuramını eşsiz kılan kavramlardan biri de doğum sırasıdır. Ona göre ailede kaçıncı çocuk olduğumuz, kişiliğimiz üzerinde kalıcı etkiler bırakır:
- İlk çocuklar bir dönem ilgi odağı iken kardeşin gelişiyle tahtından indirilmiş hisseder. Bu yüzden sorumluluk sahibi ve lider ruhlu olabilirler ama bazen fazla otoriterleşirler.
- Ortanca çocuklar sürekli bir denge arayışındadır. Büyük kardeşi aşma, küçük kardeşi geçmeme çabası onları rekabetçi yapabilir.
- En küçük çocuklar ailenin göz bebeğidir. Yaratıcı, sosyal ve esnek olabilirler ama bazen aşırı bağımlı davranışlar geliştirebilirler.
- Tek çocuklar paylaşmayı öğrenmekte zorlanabilir, ancak yetişkinlerle fazla vakit geçirdikleri için daha olgun davranabilirler.
Adler, bu etkilerin katı kurallar olmadığını, ama kişilik gelişimini anlamada güçlü ipuçları sunduğunu vurgulamıştır.
Adler’in Terapi Anlayışı
Adler’in terapiye yaklaşımı, Freud’ünkinden çok farklıydı. Freud, bireyin bilinçdışını çözmeye odaklanırken, Adler toplumsal bağların ve ilişkilerin önemine dikkat çekti. Ona göre terapi, bireyin yalnızca iç dünyasına değil, topluma uyumuna da hizmet etmeliydi.
Adler’in “toplumsal ilgi” kavramı burada devreye girer: İnsan, başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurarak psikolojik dengelere ulaşır. Bu yüzden Adlerci terapide terapist, danışan üzerinde otoriter bir figür değil; daha çok yol gösteren, iş birliği yapan bir eşlikçidir.
Günümüzde Adler’in İzleri
Adler’in fikirleri, bugün hâlâ birçok alanda yaşamaya devam ediyor. Özellikle:
- Aile terapisi
- Eğitim psikolojisi
- Danışmanlık süreçleri
gibi alanlarda Adler’in etkisi çok belirgindir. Doğum sırasının dikkate alınması, aşağılık duygusu kavramının kullanılması ve bireyin sosyal bağlarının önemsenmesi, Adler’den miras kalan temel yaklaşımlardır.
Bugün “bireyi toplumdan ayrı düşünemeyiz” diyen pek çok modern kuramda Adler’in izleri görülmektedir.
Sonuç: Freud İçin Bir Hayal Kırıklığı, Psikoloji İçin Bir Kazanç
Adler’in Freud’den kopuşu, Freud için büyük bir hayal kırıklığı olsa da psikoloji için yeni bir kazanç anlamına geldi. Adler’in bireysel psikolojisi, insanı yalnızca içgüdüleriyle değil, toplumsal bağlarıyla da anlamamız gerektiğini hatırlattı.
Freud’ün katı çizgilerinden ayrılan Adler, psikolojiye sosyal boyut kazandırdı. Bugün bile psikoloji öğrencileri ve meraklıları için Adler’in fikirleri canlılığını koruyor.
Ayrıca ilginizi çekebilir: Freud’den Kopanlar: Carl Gustav Jung