Aktarımı hatırlıyorsun değil mi? Danışanın, geçmişteki duygularını terapistine yansıtması… İşte karşı aktarım, bunun ters yönde gerçekleşen versiyonu. Yani bu kez top, terapistin sahasında.
Karşı aktarım, terapistin kendi geçmiş deneyimlerinden, kişisel duygularından ve bilinçdışı süreçlerinden etkilenerek danışanına karşı özel (ve bazen fazla yoğun) duygular geliştirmesidir. Kısacası terapistin kendi “duygusal bagajının” terapi odasına sızmasıdır.
Örneğin, terapist danışanına bakıp ona “kardeşini” anımsatabilir ve farkında olmadan ona daha korumacı davranabilir. Ya da tam tersi, kendisine zamanında haksızlık eden birini çağrıştırdığı için danışanına karşı sabırsız olabilir. Burada mesele, danışanın ne yaptığı değil; terapistin zihninde hangi eski dosyayı açtığıdır.
Freud döneminde karşı aktarım genelde “terapistin dikkat etmesi gereken bir engel” olarak görülüyordu. Yani kontrol altına alınmazsa terapötik süreci bulanıklaştıran, objektifliği zedeleyen bir unsur. Ancak günümüz psikoterapisinde, fark edildiği ve üzerinde çalışıldığı takdirde, karşı aktarım da değerli bir bilgi kaynağı olabilir. Çünkü terapistin hisleri, danışanın ilişki kurma biçimine dair ipuçları sunabilir.
Günlük hayatta da benzer bir durum yaşanabilir. Tanıştığın biri sana birini anımsatır ve o kişiyle hiçbir ilgisi olmamasına rağmen, ona karşı “nedense” sıcak ya da mesafeli davranırsın. İşte bu da minik bir karşı aktarım örneğidir.
Sonuç olarak karşı aktarım, terapistin “insan” olduğunu hatırlatan bir kavramdır. Evet, terapist eğitimlidir, teknik bilir, profesyoneldir; ama o da geçmişinden tamamen arınmış değildir. Mesele, bu duyguların farkına varmak ve onları terapötik sürecin hizmetine sunabilmektir.