Bir işi biraz iyi yaptınız, beyniniz: “Ben bu işin üstadıyım, kimse elime su dökemez.”
Küçücük bir hata yaptınız, beyniniz: “Mahvoldum, bittim, hayatım sona erdi.”
Abartma ve küçümseme, yaşanan olayların önemini ya gereğinden fazla büyütme ya da gereğinden fazla küçültme eğilimidir. Yani zihnimizin büyüteci bazen 50x, bazen de 0.5x ayarında çalışır.
Günlük hayattan birkaç örnek:
- Bir arkadaşınız size kızdı → “Artık benden nefret ediyor, ilişkimiz bitti.” (abartma)
- İş yerinde terfi aldınız → “Şans işte, önemli değil.” (küçümseme)
- Bir sunumda küçük bir övgü aldınız → “Yok ya, laf olsun diye söylediler.” (küçümseme)
- Spora bir gün gidemediniz → “Tüm emeklerim boşa gitti, bir daha toparlayamam.” (abartma)
Bu çarpıtmada ölçü kaçtığı için, gerçekçi değerlendirme yapmak zorlaşır. Olumlu şeyleri küçümseyip değersizleştirmek, özgüveni zedeler. Olumsuz şeyleri abartmak ise kaygıyı tavan yaptırır.
Bilişsel davranışçı terapi, bu düşünceyi dengelemek için “kanıta dayalı değerlendirme” yöntemini önerir. Yani olayın olumlu ve olumsuz yanlarını eşit şekilde tartmak.
Sonuç olarak abartma ve küçümseme, zihnimizin olayları ya teleskopla ya da mikroskopla inceleme huyudur. Halbuki bazen çıplak gözle bakmak, en doğru sonucu verir.