Yolda giderken yağmur başladı, iç sesiniz: “Kesin ben şemsiye almadığım için yağdı.”
Toplantıda patron suratsız → “Kesin ben yanlış bir şey söyledim.”
Arkadaşınız sessiz → “Kesin bana bozuldu.”
Kontrol yanılgısı, yaşanan olayların kontrolünü olduğundan fazla ya da az üstlenme eğilimidir. Yani zihnimiz bazen kendini “evrenin CEO’su” sanır, bazen de “hiçbir şeye gücü yetmeyen bir figüran” gibi hisseder.
Bu çarpıtmanın iki ucu vardır:
- Aşırı kontrol: Her şeyin sizin yüzünüzden olduğu inancı. Trafik sıkıştıysa siz yüzünden, ekip proje yetiştiremediyse yine siz yüzünden.
- Kontrol eksikliği: “Ben ne yaparsam yapayım hiçbir şey değişmez” düşüncesi. Bu da kişiyi pasif, umutsuz ve hareketsiz hale getirir.
Günlük hayattan örnekler:
- Arkadaş grubu buluşmaya daha az gelmeye başladı → “Ben kötü bir arkadaşım.” (aşırı kontrol)
- İş yerinde sıkıntı çıktı → “Ben elimden geleni yapamam, zaten değişmez.” (kontrol eksikliği)
Sorun şu ki her şey bizim kontrolümüzde değil, ama her şey tamamen elimizde de değil. Bazı şeyleri etkileyebiliriz, bazıları ise bizim alanımızın dışında kalır.
Bilişsel davranışçı terapi, bu yanılgıyla baş etmek için “kontrol alanı ayrımı” yöntemini önerir: Etkileyebileceğin şeylere odaklan, kontrol edemeyeceklerini ise bırak.
Sonuç olarak kontrol yanılgısı, ya dünyanın tüm iplerini elinde tuttuğunu sanmak ya da ipin ucunu tamamen bırakmaktır. Oysa sağlıklı olan, ipin hangi ucunu tutabileceğini bilmekte gizli.