Diyelim ki koskoca bir yetişkinsiniz. Kredi kartı borcunuz, diş randevunuz, bozulmuş kombiniz, yapılacaklar listeniz var. Ama bir gün geliyor… Tüm bunlar fazla geliyor. Strese giriyorsunuz. Ve kendinizi dizi karşısında battaniyeye sarılı, cips yerken bebek gibi mızmızlanırken buluyorsunuz. İşte o an: Hoş geldiniz, regresyondasınız!
Gerileme ya da daha akademik ismiyle regresyon, kişinin stres, korku, kaygı gibi duygularla başa çıkamadığında daha önceki gelişim dönemlerine sığınmasıdır. Psikanalitik kurama göre, ruhsal yapımız bazen “kaçış biletini” çocuklukta bulur. Çünkü çocuklukta her şey daha kolaydı, değil mi? Sorumluluk yok, vergi yok, duyguları konuşmak yok. Ağla geç!
Regresyon çoğu zaman farkında olmadan ortaya çıkar. Örneğin bir yetişkin, sınav öncesi tırnak yemeye başlar, hastalandığında annesinin ilgisini ister, terk edildiğinde öfkesini kontrol edemez ve huysuz bir çocuk gibi davranır. Çünkü yetişkin kalmak o anda fazla zor gelmiştir.
Ama hemen panik yapmayalım. Regresyon her zaman “kötü” değildir. Ara sıra çocuk gibi davranmak, oyun oynamak, nazlanmak ruhumuza iyi de gelebilir. Önemli olan bunun ne sıklıkla ve hangi yoğunlukta yaşandığıdır. Yani ara sıra çocukluğa kaçmak normal, ama oraya kamp kurmak biraz sorunlu olabilir.
Gerileme, psikolojik bir savunma mekanizmasıdır. Beynimiz der ki: “Bu duygularla başa çıkamıyorum, bildiğim en güvenli yere döneyim.” O yer genelde çocukluktur. Kimi zaman bu savunma, kişinin kısa süreli rahatlamasını sağlar. Ancak uzun vadede çözümsüzlüğü de besleyebilir.
Sonuç olarak, regresyon bazen battaniyeye sarılmak, bazen gözler dolunca “Ben iyiyim” deyip içeri kaçmaktır. Hepimizin içinde hâlâ bir çocuk var. Ama yetişkin tarafımız da orada bir yerlerde. Önemli olan, ikisini birbirine karıştırmamakta.