Bir işte hata yaptınız. Normal tepki: “Bu sefer pek iyi olmadı.”
Etiketleme tepkisi: “Ben zaten başarısız biriyim.”
Etiketleme, tek bir olaydan yola çıkarak kendimize veya başkasına geniş, genelleyici ve çoğu zaman olumsuz bir kimlik yakıştırma eğilimidir. Yani sanki zihnimizde görünmez bir etiket makinesi var ve yaşanan her olaya göre “tembel”, “yetersiz”, “mükemmeliyetçi”, “beceriksiz” gibi yapıştırmalar yapıyoruz.
Sorun şu ki etiketleme, durumu değil kişiliği hedef alır. Örneğin;
- Bir sunumda heyecanlandınız → “Ben rezil bir konuşmacıyım.”
- Bir arkadaşınızı unuttunuz aramayı → “Ben kötü bir insanım.”
- Biri size trafikte sinirli baktı → “O adam kesin bir öküz.”
Bu çarpıtmada, tek bir davranış bütün kişiliğin özeti gibi kabul edilir. Halbuki bir davranış, o anın şartlarına, ruh haline, yorgunluğa, açlığa veya başka yüzlerce faktöre bağlı olabilir.
Etiketleme, hem özgüveni hem de ilişkileri yıpratır. Çünkü bir kez etiket yapıştırıldığında, sonraki tüm olaylar bu etiketin filtresinden geçer. Bu da hem kendimize hem başkalarına karşı önyargı geliştirmemize neden olur.
Bilişsel davranışçı terapi, etiketleme yerine davranışı tanımlamayı önerir. Yani “Ben başarısızım” demek yerine, “Bu işte istediğim sonucu alamadım” demek. Bu küçük dil değişikliği, hem yargı yükünü hafifletir hem de gelişme alanı bırakır.
Sonuç olarak etiketleme, zihnimizin insanlara ve kendimize yapıştırdığı hızlı ama çoğu zaman haksız tanımlamalardır. Etiketler kolay yapışır, zor çıkar. O yüzden yapıştırmadan önce iki kere düşünmekte fayda var.